Nişantaşı Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Gastronomi ve Mutfak Sanatları ve Mayasan Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş. - Teknik Danışman
İnsan her şeyin her şeye tesir ettiği bir sistemin içinde yaşıyor. Sonsuz parametrelerden oluşmuş bir denklemdir dünya. Ancak bu parametrelerden biri bozulduğunda ya da etkilendiğinde meydana gelen değişiklik insanın sosyal, ekonomik, siyasi hayatını etkileyebiliyor. İnsan nasıl oldu da bozulmak üzere olan bir denklemin tam ortasına düştü diye düşünmemek elde değil. Maalesef denklemin bozulması iklimde meydana gelen sıcaklık değişimi ile başlamıştır. Sıcaklık yükselmesi ile başlayan bu olay 1992 yılında başlamış olup bu yıl temel alındığında sıcaklık artışı farkı 1,5 0C altına düşürülemez ise 350 milyon insan sıcaklıktan etkilenecek ve bu değişim 2 0C’leri bulduğunda dünyada açlık % 30 üstüne çıkacak şeklinde bilim adamları açıklama yapmaktadır. Şu anda küresel sıcaklık dünyada endüstri devrimi öncesine göre yaklaşık 1,1-1,2°C daha fazladır ve artan sıcaklıkla beraber kuzey yarım küredeki bu donmuş toprak parçaları hızla erimektedir.
Dünya ilk defa Japonya’da bir araya gelerek 1997’de Kyota Protekollerini konuşarak ilk iklim zirvesini gerçekleştirdi. Bu protokolün ise hayata geçmesi 2005 yılında karbon borsasının kurulması ile gerçekleşti ve 2008 yılında hem yasal hem de siyasi olarak dünya konjonktüründe Kyoto protokolleri önemli hale geldi. 30 Mayıs 2008’de de Türkiye Kyoto protokollerini imzalayacağı ile ilgili deklarasyon yayınladı ve kanun tasarısı onaylandı. Bu protekollere 2016 yılında 55 ülke imza aratarak Paris anlaşmasını oluşturdu. Artık dünya öyle bir çıkmazın içinde girmiştir ki dünya ülkeleri bu sefer iklim değişimi değil iklim bozulması diyerek 2021’de İskoçya’da Glaskow’da bir araya gelmiştir. İklim değişikliğinin artık tehlikeli bir şekilde kontrolden çıktığından bahsedilmiştir. Kyota Protokollerine evet diyen ülke sayısı 195 olup hayır diyen ülke sadece 4 tanedir. Bu ülkeler de İran, Mısır, Libya ve Eritre‘dir. Ancak 2023’ de Kasım ayında Dubai’ de yapılacak olan COP-28 iklim zirvesinde destek vereceklerini açıklamışlardır. Mücadele sadece dünyanın sıcaklığını 1,50C düşürelim mücadelesidir. Asıl amaç ise sıcaklığın 2 0C’lere çıkmamasıdır. Bu öyle bir mücadeledir ki bütün dünya ülkelerini her yıl bir araya getirmektedir. Covit-19 salgını nedeni ile 2020 yılında COP 26 zirvesi gerçekleşmedi. COP 25’de katılım 150.000 kişi olup COP 26‘de Covit-19 salgını devam etmesine rağmen 2021 yılında katılım 50.000’leri geçtiği bildirildi. COP-27 Mısır’ da gerçekleşti ve 35.000 yakın temsilci ile 190 ülke katıldı. Katılımcı sayısı da COP-26’ya göre % 25 daha fazlaydı ve özellikle de iklim krizinden etkilenen 10 ülke katıldı. 2021’ de Birleşik Arap Emirlikleri COP 26’ya 170 delege ile katılırken COP-27’ye 1070 delege ile katılmıştır. COP-28’de ise artık verilen sözlerin net uygulamaları ile 2024 yılının dünyada karbon azaltımına topyekûn cevap verilecek bir yıl olacaktır. Ülkemizde de devletimizin yeni ekonomi planlarında, yatırım planlarında karbonsuzlaştırma projeleri için yatırımların devam edeceği basında çıkan haberler ile kamu oyuna açıklanmaktadır (McGrath, M., 2022; Konya Ticaret Odası, 2022 Şuabt Yayın) https://en.wikipedia.org/wiki/2022_United_Nations_Climate_Change_Conference)
Ortada sanayileşme ile gelen bir karbon emisyonu vardır ve Kyoto Protokollerine imza atan her ülkenin iklim değişikliği ile mücadelede dünyaya verdiği söz ile küresel boyuttaki bu sorun her ülkenin üstüne düşeni yaparak kendi ülkesindeki emisyon salınımını söz verdiği ölçüde düşürmesi ile çözülebilecektir. AB, 2030 yılına kadar karbon emisyonunu %55 azaltmayı, 2050 yılı itibari ile de nötr karbon hedeflemektedir. Ulusal Katkı Beyanında ise Türkiye 2030 yılına kadar emisyon artışını %21 azaltmayı hedeflemektedir. 2030’da 1 milyar 170 tona çıkacağını öngördüğü emisyonlarını 2030’da 929 milyon ton düzeyine indirmeyi planladığını bildirmiştir. Avrupa’nın 2030 yılına kadar hedef gösterdiği emisyonları % 55’e indirme sözünde hedefe nasıl ulaşacağını açıkladığı mekanizmalar içinde toprak kullanımı yani tarım ve ormancılık vardır. Toprağın organik olması çok önemli bir konudur. Toprak organikse atmosferde karbon tutma özelliği de artmaktadır.
Çevrenin sürdürülebilirliği ise tarımı sürdürülebilir kılmaktan geçer. Tarımı sürdürülebilir kılarken de toprağın doğal özelliği korunarak onarıcı tarım uygulamaları ile olabilir. Tarım sektörü hem ekonomi hem de insanların geçim kaynakları içerisinde önemli bir paya sahiptir. Tarım ve hayvancılıkta artık toprak, su ve enerji verimliliği, atık yönetimi ve sürdürülebilir bir tarımsal ve hayvansal üretim bütünsel olarak ele alınmalıdır. Bu nedenle bu sektör iklime dirençli tarım pratiklerini uygulama kapasitesi ve becerisi hem geçim kaynaklarının devamlılığı hem de tarımın faydalandığı doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve ekosistem hizmetlerin devamlılığı için büyük önem taşımaktadır.
Yeşil mutabakat yani sınırda karbon uygulaması diyoruz, Emisyon Ticaret Sistemi kurulacak diyoruz, yeşil dönüşüm ile gelen yeşil enerjiden bahsediyoruz ve uygulamaya geçen ve geçebilecek olan projeler de sanayicimiz için önemli bir finans kaynağıdır ve projeler de görülmeden yapılmaz. Ülkemiz insanına iklim ile mücadelede proje göstermeliyiz. Ülkemizde sivil toplum, kamu ve özel sektör kuruluşları, üniversiteler, çiftçi birlikleri ve yerel yönetim temsilcileri bir araya getirmeliyiz. İklim değişikliği ile mücadele o kadar önemli bir konudur ki Dünya Bankası finansal sektörüne göre Türkiye’nin 2020-2040 yılları arasında 165 milyar $ iklim yatırımına ihtiyacı vardır şeklinde açıklama yapmıştır. Ortada her ne kadar şu an ülkemizde varlığı idrak edilmese de dünya da ekolojik bir ticaret başlamıştır ve devam etmektedir. Bu tüketici alışkanlıklarını da etkileyecektir. Artık daha çok üretip daha çok satmak gibi bir şey olmayacaktır. Çünkü yeni tüketici de sürdürülebilirliğe katkı yapmayan ürünleri almama eğilimindedir. Bireylerin sağlığı ve mutluluğu toplumun gelişimi ve refahını gösterir. Kalite denilen kavramın sınırları artık daha da genişleyecektir. Karbon emisyonu azaltma ile birlikte kaliteye vurgu yapılacağı bir dönemin geldiğinin bilincinde olmalıyız.
Tarımda şu anda çiftçi devletin verdiği desteklerle bile zarar etmektedir ve çiftçilerimiz nerede ise ekim yapmayı ve hayvan yetiştirmeyi bırakmıştır. Maalesef yaşanan ekonomik kriz insanların hayvancılığı bırakmasına sebep olmaktadır. Devlet istediği kadar çitçimize çeşitli konularda kırsal kalkınma yatırımları ile destek versin yem fiyatları, tohum fiyatları, mazot fiyatlarının artışı üreticimizin belini büküyor diyebiliriz. Ortada verilen ciddi destekler vardır ancak Maliye Bakanlığı enflasyon yükselmesin diye sabit fiyat açıklamaları yaparken bir taraftan da çiftçiyi destekleyen teşvikleri veren bir Tarım Bakanlığı vardır. Kısacası bakanlıklar da birbirinden bağımsız çalışmaktadır diyebiliriz. Şu an baktığımızda tarım ve hayvancığın önünde zor bir senaryo mevcuttur. Umut ediyoruz ki tarım ve hayvancılık yapan üretici istediğine ulaşabilsin toplum arzu edilen refah seviyesine bir an önce gelsin
Ekoloji düşünülerek yapılan ticarette sınırda karbon uygulamasının gıda ürünleri üzerinde uygulanabilirliği kısa vadede uygulamaya geçemese de, emisyon ticaret sistemi içinde çoğu gıda firması bulunamasa da ekolojiyi düşünerek ilerlendiğinde bu yeni ticaretle bu işletmelere faaliyet bazlı maliyetleri azaltma noktasında geri dönecektir. Öyle ki ekolojiyi düşünmeden ekonomik getiri olacağını düşünmenin yanlış olduğu görülecektir. Aslında olayın temelinde üretim başına düşen enerji maliyetlerini düşürmek de vardır ve toplumumuza bu farkındalık gösterilmelidir. Örneğin 50 baş bir süt ineği çiftliği düşünürsek ve burada safi gelir ve giderlere bakacak olursak bu giderlerin % 10-12’ si elektrik, mazot ve nakliyedir. Süt fiyatları uzun dönem sabit kalıyor ama maalesef giderler sabit değil ve nerede ise her hafta değişmektedir. Bir çiftlik düşünün ki sıfır enerji maliyetli ve enerjisini sürdürülebilir enerjiden sağlıyor yemini kendi üretmese bile değişken olan bu giderleri artık son bulacak. Ülkemizde sıfır enerji maliyetli çiftlikler ve süt fabrikaları olamaz mı? Bence çok yakında bu işletmeler kendilerini açıklayacaklar ve bizler de kim olduklarını görmüş olacağız ve ülkemizin gurur kaynağı olarak yol gösterici olacaklardır. Bilinçli iştiraklerimiz 5-10 yıl öncesi dünyanın gidişatını görüp sürdürebilirlik bilinci ile üretimlerini gerçekleştirmektedirler ve bu işletmeler orya çıkacaktır ve üstelik de birikmiş karbon sertifikaları ile ortaya çıkacaklardır.
2021 yılında Türkiye Paris İklim Anlaşmasını tanıdı ve 2026 yılına kadar da demir-çelik, çimento, aliminyum, gübre ve elektrik sanayi öncelikli sektörler olacak ama gıda sanayide sonrası bu zorunluluk yani vergilendirme sorumluluğu içine girecektir. Şu an ülkemizde tarım ve hayvancılığın içinde olan çiftçilerimizin içinde oldukları mali sıkıntılar nedeni ile yaptıkları işi bırakıp inşaat sektörüne yöneliyor olmaları üzücüdür. Tatbiki çiftçimiz zarar ettiği yeri bırakıp kar elde ettiği yere geçecektir ancak insanımıza tarım ve hayvancılığı bıraktırmamalıyız. Çiftçimiz korkmamalıdır ve korkutulmamalıdır. Bir de ortada çiftçiye hem teşvik veriliyor hem de iklim yasasına imza atılıyor gibi bir konular sektör içinde tartışılmakta ve yorumlar yapılmaktadır. Bu aynen doktorun gıda mühendislerinin işine karışması gibi bir olaydır ve ortada bilgi kirlili vardır. Aslında burada devletimiz COP-26’da iklim yasasına imza atmakla çok doğru bir karar vermiştir. Zaten dünyada Paris iklim anlaşmasını imzalamayan 4 ülke kalmıştır ve Dubai ‘de Kasım ayında yapılacak olan COP-28 zirvesinde 2023 yılında bu ülkeler de Paris İklim anlaşması ile ilgili olarak olumlu düşündüklerini bildirmişlerdir. Bütün dünya ülkeleri iklim sözleşmesi için ortak hareket edeceklerine söz vermiş olduğundan ETS (Emisyon Ticaret Sistemi) de etkin bir şekilde işleyecektir diyebiliriz. Ticarette belirtilen bu 5 sektör dışında tarım ve hayvancılık sektörü daha avantajlıdır. Çünkü mevcut emisyonların sıfırlandıktan sonra artı karbona geçmesi ve karbon sertifikalarının çıkartılarak satışa sunulması daha olasıdır. Bir demir çelik sektöründe haddeleme de dahil yayılan emisyon düşünüldüğünde sıfır emisyon nerede ise imkansızdır. Ülkemiz gerek güneş gerekse de rüzgâr anlamında geniş kaynakları olan bir ülkedir. Çok güzel projeler tarım ve hayvancılık sektöründe yer alabilir ve teşvikler verilebilir.
Doğadan yardım alarak çözülebilir
İşletmeler sadece güneş panelleri ve rüzgar yönlenmemeli ilave olarak orman arazisi de kiralayarak ve ağaç dikerek ve tatbikî büyüterek ciddi anlamda karbon emisyonlarını düşürücü faaliyetlerde bulunabilirler. COP-26’ da Amerika Birleşik Devletleri başkanı Biden yönetime ilk geldiğinde yaptığı ilk iş ağaçlandırma projelerini desteklemek oldu ve ağaçlar yolu ile elde edilecek karbon sertifikalarının fiyatının 10$’ dan aşağı satılamayacağını deklere etmiştir. Kısacası konu doğadan yardım alarak çözülebilir noktasında daha çok dikkat çekmiştir. Tarım ve ormancılık projeleri bu yüzden de önemlidir. Sellerin ve yangınların önüne geçmenin en güzel yolu ağaçlandırma çalışmalarıdır. Kadın istihdamı önemlidir. Neden kadın dediğimizde de İklim felaketlerinden ölenlere bakıldığında her 5 kişiden biri kadındır. Çünkü kadın felaket anında gerek fiziksel anlamda daha zayıf olduğu için gerekse de çocuğunu bırakıp felaket yerinden hızlı olarak kaçamadığı için iklim krizinden etkilenen en çok kadın olmaktadır. BM bu anlamda kadını ve emeğini çok önemli görmekte ve iklim bozulması ile kadını ilişkilendirerek kadını dünyayı barıştırıcı önemli bir faktör olarak görmekte her yapılan girişimde de kadını ön plana çıkarmaktadır. Bu anlamda da işletmelerin kadın istihdam olayına da büyük önem vermeleri bir nevi sosyal sorumluluk projesidir. Hattı kadın istihdam eden yerlerin karbon belgeleri de daha değerlidir ve bu anlamda kadın kooperatiflerinin kurulumu ülkemizde desteklenmelidir.
İnsanın bilinçlenmesi ve dolayısı ile toplumların bilinçlenmesinin şart olduğu bir dönemin içindeyiz. İnsanın özgür iradesi vardır ve konuya olan ilgi onun inisiyatifindedir ama gün gelir sorumluluk bilinci içinde de hareket etmesi gereğini bilir. İçinden geçtiğimiz dönem yenilenebilir enerji ile başlayan ekolojik bir dönüşüm ve farklı bir ticarettir. Dönüşüm içinde tarım ve hayvancılık tarafında muhteşem projeler ile ülkemiz ve dünya bu süreci tamamlayarak çıkmak zorundayız. Türkiye’ de tarım sektörü de iklim bozulmalarından en çok etkilenen sektör olup tarımın yapılmadığı bir yerde hayvancılık da olmayacaktır. Dünya bozulan denklemi tekrar düzeltmek için bir araya gelmiştir ve önemli bir karbon yutağı olarak görülen tarım ve ormancılık konuları ile ilgili projeler bir an önce hayatın içine alınarak tamamlanmalıdır. Devlet ile birlikte sivil toplum kuruluşları gibi devletin olmazsa olmaz güçlerinin sayıları artırılmalı, kamu ve özel sektör kuruluşları, üniversiteler, çiftçi birlikleri ve yerel yönetim temsilcileri bir araya getirilerek karbon emisyonunu ülkemizde düşürme anlamında yapılacak çalışmalara ivme kazandırılmalıdır. Bundan sonra da iklim zirvelerinde sadece devlet değil her kuruluştan katılım ile dünya da konu ile ilgili yapılan çalışmalar, farklı projeler daha yakinen takip edilerek mercek altına alınmalıdır. Ülkemizin doğal kaynakları ile çok zengin bir ülke olduğu unutulmayarak karbon nötr hedefine ulaşılabilecek hedef olarak bakılmalıdır. Kilometrelerce uzakta olan buzulların erimesinden bize ne dedik durduk belki ama olayın vahameti ortadadır. Hedeflere ulaşmak ve bunu da sağlıklı yönetmek için artık karbon mühendisliği ve karbon maliyet hesaplama konuları da de tarım ve hayvancılık sektöründe konuşulacak gündem konuları olmaya başlayacaktır.