Gençlik, diğer yaştaki insanlara göre daha heyecanlı, idealist, atılgan, hareketli nitelikleriyle dikkat çeken bir sosyal gruptur. İnsanın bedeninin gelişmesi gençlik döneminin sonunda durur; fakat ruhî ve manevî gelişmesi ve sosyalleşmesi ise ömür boyu sürer. Bu bakımdan, çoğu kere, gençlik döneminde izlenen davranış şekilleri ve değer hükümleri, ferdin sosyalleşmesi ile birlikte tüm hayatını etkileyecek bir temeli oluşturur.
Tarımda gençleşmek nedir?
Ferdin gençliğinde yanlış yönlendirilmesi, sadece o ferdi ve çevresini etkileyecek olup, daha geniş bir kitleye yayılmayacaktır. Fakat hayati varlıkların sürdürülebilirliğini yaşlandırırsak ne olur? Mesela Tarım yapan Çiftçileri… Hatırlayın lütfen, anne babalarımızın köydeki anılarını anlattıklarını anımsadınız mı? Mega şehirlerde doğup büyümüş insanlarla muhabbetlerde “aslen nerelisin?” kısmına da girildiğinde insanların büyük bir çoğunluğu çekinerek köyünün bulunduğu şehri söyleyecektir. Çünkü köylü olmak ayıplanmıştır(!) Geri kalmış, eğitim kalitesi ilerlememiş, teknolojiden ve sosyal hayatın getirisinden uzak doğayla iç içe bir yaşama terk edilmiş bir yönetim izlenmiştir. Çok iyi hatırlıyorum; lisede popüler bir çocukken, rehber öğretmenimin yanına gittiğimde “tercihimi 1. sıra, tek tercih, Çukurova Üniversitesi Ziraat Mühendisliği yazacağım” dediğimde, odada bulunan diğer arkadaşlarım burunlarını kıvırarak, “Neden Ziraat?” diye sormuşlardı. Prestijsiz bir meslek neden gençlik yıllarında hayal edilebilirdi?
Avcılık toplayıcılık döneminden sonra yerleşik hayata geçmeye çalışan ve ilk tarımı yapan atalarımızın mücadelesini hissetmeye çalışırsak; güvenlik, gıda, su ve sağlık çözümleri olduktan sonra başka bir temel ihtiyaca gerek duyulmayan yerlerde kentleşme kurulması çok daha eski antik tarihlere dayanmaktadır. Çünkü daha fazla ihtiyaç duyulacak şey ya yoktur, ya keşfedilmemiştir, ya da doğal yaşam izin vermemiştir. Günümüzde ise bu kentleşme, kolaylığın, sosyalliğin, çabuk tüketimin ve her ihtiyaca ulaşılabilirliğin olduğu topraklardaki toplulukların büyümesiyle ilerlemiştir.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında yapılan ilk nüfus sayımında nüfusumuz 13 milyon iken, %76 nüfusumuz kırsalda yaşamaktaydı. Yani her 4 kişiden 3’ü köyde ikamet ediyor, orada çalışıyor ve hayatının tüm ihtiyaçlarını orada karşılayabiliyordu. Günümüzde 85 milyonuz ve sadece %7,2’miz köylerde yaşıyor. Bu oranın da kaçının 40 yaş altında olduğunu siz düşünün…
Çalışacağız derken beslenmeyi unuttuk, sosyalleşeceğiz derken sadece karnımızı doyurduk, güzel evimiz olsun derken ruhumuzun evleri olan bedenimizi, sağlığımızı ihmal ettik.
Bir sabah çilli horozun ötüşüyle şafak vakti uyandığınız o mis gibi serin, çam ve toprak kokulu sabaha uyanıp doğayı dinlemekten güzel yoga var mıdır? Akbil basmak yerine tavukların yemlerini dağıtmak, fitness yapmak yerine odun kırmak, chat yapmak yerine maydanozların içinden çıkan yabancı otları çekmek güzel olmaz mı? Belki genç nesil için güzel olmayabilir ama doğaya verilen enerjinin faydası mutlaka size dönecektir diye düşünüyorum.
Köydeki adamın bir gecedeki tek derdi sarıbaşın tökezlemesi olurken, şehirdeki insanın aracına çekici veya tamirci bulma seçenekleri kolaylığa itmiştir. İnsanoğlu tembelliğe meyilli bir varlıktır.
Nasıl gençleşiriz?
Büyüklerimizin anlattığı dönemdeki gibi, düğünlerimiz köyde olsa, hiç değilse bayramlarda buluşsak, bürokrasinin yardımıyla; köy yaşam alanları, sosyal tesisleri, tiyatrolar inşa edilse, stresli, rutin günler yerine huzuru tercih eden anlayış aşılansa belki o zaman sevdiğimiz arkadaşlarımız burada diyerek kırsala gidiş ilerleyebilir. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Milli ekonominin temeli ziraattir.” sözündeki ekonomik çözümünü de bakın ne kadar kolay bulmuş olacağız. Yaşamımızı biz, toplumu da çekirdek aileler oluşturur. her şey bir düşünceyle başlar. Biz de ne istediğimizi bilip, sadece tek bir hayatımıza değer en güzel yaşamı sunmak için doğadan asla kopmamalıyız. Doğa, hafta sonu kahvaltı yapılacak çiftlikler gibi bir vitrin değildir. Tarım bizim geleceğimiz, geleceğimiz de gençliğindir. Yaşanabilir bir dünya bırakmak için Marsta yaşam çözümleri arayışı yerine eğilip bir ayağımızın altındaki toprağı anlamaya çalışmalıyız.
X kuşağı toprağa bastı, Biz Y kuşağı, toprağa yalın ayak basanlardan son kalanlarız. Z kuşağının bu sanal alemde, başka sanal alem olmadığını anlaması uzun sürmeyecek. Yoksa ekmek yerine Metaverse’de Coin yiyerek karın doymayacak. Bitcoin’in en düşük seviyelerde olduğu dönemde kızına pizza almak için parası olmayan birinin 10.000 Bitcoin karşılığında pizza almasını da gördük. Demek ki sanal olan devran döndüğünde, maddeye dönüşmeyecek.
İlkokulda Fasulye çimlendirmenin ötesine geçerek meyve alınana kadar ilerletilmeli, tarım liseleri sayısı arttırılmalı, şehirlerdeki sosyal altyapı demo olarak bile olsa, birkaç köyde kurulmalı, o köye sanat, tiyatro, sanatçı getirilmelidir. Günümüz ihtiyaçlarından olan internet ve telefon altyapısı sağlanmalıdır. Aksi taktirde, mekanizasyonun yetişemeyeceği bir tarım, çoğalan nüfusun beslenemeyeceği bir dünyaya doğru gidiyoruz. Gençliğin istek ve taleplerini teşvik edecek şekilde köyler oluşturalım. Gelin, toprağa yalın ayak basalım ve doğanın sanatına tanık olalım.