Son iki yıldır Akhisar zeytin hasat çekimlerimiz 24 Kasım ‘Dünya Zeytin Hasat Günü’ne denk geldi. Hiç planlamamıştık ama böylesi bir günün varlığından haberdar olmakta bizi çok memnun etti. Bir zeytin tarlasında Akhisar’ın yerlisi Adviye ve Halide’yle beraber merdivenlere çıkıp, küçük el tırmıklarıyla zedelemeden zeytinleri, aşağıda yayılı olan örtünün üzerine düşürmeyi başardım. Sonrada anneanneyle beraber oturup zeytinleri ayıklayıp kasaları doldurduk.
Yaptıkları işi çok seven bu zeytin dostu, güzler yüzlü hanımlarla sohbet ederken, zeytinin insanı mutlu eden sihrini düşündüm. ‘Bütün hayatımız, geçimimiz, kazancımız zeytindendir’ diyen Adviye hanım, bana ellerinin ne kadar da yumuşak olduğunu gösterdi. “Bazen yumuşamış zeytini yüzümüze de süreriz, hiç kreme ihtiyaç duymayız. Çocuklarımızı büyütürken saçlarına sık sık zeytinyağı süreriz. Maşallah hepsinin saçı gürül gürül akan dere gibidir. Bizim için zeytin altın ağaçtır” derken hepsinin gözlerinin içi patlıyordu.
Anneanne zeytin konusunda o kadar bilgili ve donanımlıydı ki kendine has sevimli yöresel şivesiyle zeytinin yaşam döngüsünü bir çırpıda anlatıverdi.
“Önce karabiber tomurcukları gibi somaklanan zeytin ağacı sulanır, gübrelenir ve meyvesi çiçek açar. Sonra çiçekler dökülür, yavaş yavaş çekirdeği ve eti oluşur. Yaz boyunca zeytin meyvesi olgunlaşır, irileşip büyümeye başlar.” Ne güzel bir anlatım şekli değil mi? Sanki kitap özeti çıkarır gibi kısa ve net.
Yönetmenim uyarmasa biz sohbete devam edecektik. Toplanan zeytinlerin sıkılması için Alhatoğlu’nun fabrikasına doğru yola çıktığımızda gözüm arkada kalmıştı. Televizyon ekibi kameralarını fabrikaya yerleştirirken bizde zeytinlerin yapraklarının ayıklanmasını, yıkanıp sonrada sıkılmak üzere tambura girişini merakla izledik. Yaklaşık 25-27 derece sıcaklıkta çekirdeği ile beraber ezilen, sızılan zeytinlerin yeşilimsi, parlak renkli suyu borunun içinden akarken, işte altın sıvı, taptaze meyve suyu diyerek epeyce heyecan yaptık. Bu arada fabrikayı saran zeytinyağı kokusu sanki yağmurdan sonraki toprak kokusu gibi hepimizi sarıp sarmalayıp mutlu etmişti. Cam şişelere doldurduğumuz zeytinyağının rengi koyu yeşil, hafifçe bulanık ve üzeri köpüklüydü. Bu taptaze yağla yemek pişirmek üzere sevgili Hatice Alahtaoğlu’nun evine gittiğimizde yağ artık durulmuş, meyve tortusu dibe çökmüş ve yemyeşil bir parlak sıvıya dönüşmüştü.
Bu taze zeytinyağıyla bademli, ıspanaklı bir pilav pişirdik. Çekim ekibi pilavı yerken lezzetine inanamadılar. Bu bir doğa mucizesi diye ilave ettiler. Bir meyvenin 1 saat gibi kısa bir sürede bir yemeklik yağa dönüşebilmesi sadece zeytine has bir özellik olmalıydı.
Nerdeyse 15 milyondan fazla ağacıyla Türkiye’nin zeytin başkenti olan Akhisar’dan ayrılırken, hepimiz zeytinyağının keyfini çıkarıyorduk.