İklim değişikliği ile mücadele etmek mi diyelim bilemiyorum, hatta artık bu cümleleri bırakalım artık iklim değişikliği değil iklim bozulması oldu. 2021’ den sonra olay dünyada iklim bozulmasına döndü. Bu konu ile ilgili yazmayı, konuşmayı da ülke meselesi olarak görüyorum. Dünyada olan ticaretten özellikle de Avrupa ülkelerinin yaptığı bu ticaretten bir haberiz. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü ile dünyada birçok ülkede önemli adımlar atılmaya başlanmıştır. Uygulanan adımlarla da sera gazı emisyonlarının azaltılmasına çalışılmıştır ve ortaya küresel bir karbon piyasası ortaya çıkmıştır. Bu piyasalar sayesinde ülkeler ve firmalar sera gazı azaltımına yönelik projeler geliştirebilmekte ve bu projeler sonucunda elde ettikleri kredileri karbon piyasalarında satarak işletmelerine artı bir finans kaynağı yaratmaya başlamışlardır. Ülkemizde ise karbon ayak izini (TS EN ISO 14064-1) yani ne kadar kirlettiğini beyan eden işletme sayısı %15’ler ile o kadar az ki, artık TS EN ISO 14064-2 noktasına gelip karbon nötr hale gelip sadece temizleyen tarafta kalma ve karbon kredilerimi çıkartayım diyen işletmeler parmakla sayılacak kadar azdır. Ancak unutulmamalıdır ki 2026 sonrası dünya ve ülkemiz dahil ekolojik ticaret içine girecektir. Ticaretin şekli değişecektir ve bu da çok hızlı bir şekilde gerçekleşecektir.
COVİT-19 sonrası yapılan ilk BM İklim Değişikliği zirvesinde 2021 yılında ülkemiz COP26’da sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması geçme kararı almıştır ve bu işin kaçılacak bir tarafı yoktur. 2008’ den beri Birleşmiş Milletler konunun önemini anlatmakta küresel ısınma nedeniyle yaşanan felaketleri bilimsel verilerle ispatlamaktadır. Felaketlerin yaşanması ile de karbon piyasalarının hayata geçirilme süreci yani Emisyon Ticaret Sisteminin (ETS) de dünyada harekete geçmesi hızlanmıştır. Şu an karbon emisyonu ve bununla birlikte gelecek olan vergilendirme sistemi olan sınırda karbon uygulaması, yenilenebilir enerji kaynakları ve getirileri, sürdürülebilirliği destekleyici finans kaynakları neler olabilir gibi konular temelde bilinen, anlaşılabilir ve desteklenen konulardır. Ancak ETS, yani karbon kredilerinin alınıp satılabilme olayına fazla değinen olmamıştır. Ben bu yazımda konunun özetini anlatıp sanayicimizin farkındalığını arttırmayı amaçladım.
Dünya bankası 2022 verilerine göre Karbon kredilerinin %45’i nerede ise yenilenebilir enerji kaynaklarından çıkarılmaktadır. Genel olarak dünyada satılan karbon kredilerine bakıldığında bu kredilerin %82’sini ormanların korunması ve yenilenebilir enerji projeleri gibi emisyonların önlenmesi ve azaltılması projeleri oluşturmaktadır. Ağaç dikme ve teknolojik karbon yakalama & depolama teknolojilerinin karbon kredileri içerisindeki payı %5 civarındadır.
ETS’den ayrı Sınırda Karbon Uygulaması şu anda daha çok ihracat yapanı ilgilendiren bir konu olup emisyon beyanı yapmayanların çok ciddi vergi cezasına maruz kalacağı bir sistem gelmektedir. Karbon kredileri olayı da ETS’de tam tersi ihraç fazlası karbon vergilerinizin bir nevi ihraç edilebildiği bir düzenlemedir. Bu ihraç rakamı 2019’da bile COP-25’ de 320 milyar dolarlardan konuşulurken COP-28’de trilyon dolarlardan bahsedilmektedir. Dünyada sayısız karbon borsası var ve bu borsalardan birine akredite olduğunuzda elinizdeki karbon kredileri bu borsalarda satılabilir hale gelecektir. Bunlara grup olarak hareket eden organizasyonlar diyebiliriz ama excahange olarak çevirdiğimizde bu grupları borsa olarak da düşünebiliriz. Ülkemizde bulunan bazı sivil toplum kuruluşları bu konu ile ilgili sayıları nerde ise hiç yok ama bunlar aracılığı ile de bu borsalara akredite olunup satışlar yapabilir.
2012’den sonra yeni piyasa mekanizmalarının oluşturulması için Dünya Bankası gelişmekte olan ülkeler ile yükselen ekonomilerin bahse konu mekanizmalardan etkin olarak yararlanmalarını teminen gerekli kapasite gelişimini sağlamak için PMR (Partnership for Market Readiness) toplantıları düzenliyor. Ülkemize finansal destekler de sunuluyor. Burada ülkemizde ETS ele alınıyor. Bu toplantılara katılıp fikirler ve gözlemler sunulabiliyor. Ama maalesef ki yıllarca bu toplantılara ülkemizin genelini temsil edecek şekilde katılımlar olmamıştır. Gelişmiş ülkeler tarafından finanse edilen bu program ile 15 gelişmekte olan ülkenin karbon piyasalarına yönelik kapasite geliştirme faaliyetlerini ve bu alandaki pilot uygulamalarının desteklenmesi hedeflenmiştir. Bu nedenle de 2021’de ülkemiz verilen bu destekler karşısında da artık Paris İklim Anlaşmasına hayır diyemezdi ve nitekim demedi. Mevcut hükümet burada çok yanlış yaptı diyen olsa da kesinlikle yapmadı. Bu olay dünyanın bir söz verişi olup hayır diyen sadece 6 ülke kalmıştı. Nitekim 2021 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkan Biden ile kabul ederken Türkiye’de bu sözleşmeye evet dedi. Kyota protokollerini kabul etti
Globalde işleyen iki tane karbon piyasası vardır. Biri gönüllü diğeri de zorunlu karbon piyasalarıdır. Hükümetlerin iklim değişikliği hedefleri ve politikalarından bağımsız olarak geliştirilmiş, iş dünyasından, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve bireylere kadar her kesimin karbon denkleştirme maksadıyla katılım sağlayabileceği piyasalar gönüllü karbon piyasalarıdır kısacası gönüllü organizasyonlarca kurulmuştur. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Kyoto Protokolü, Paris İklim Antlaşması gibi önemli uluslararası gelişmeleri destekleyen, yükümlülükleri olan ülkeler ve bu ülkelerdeki kuruluşların tabii olduğu mekanizmalara da zorunlu karbon piyasaları denir. Karbon fiyatları 2016’da, Trump sonrası dünyada düşüş trendi yakaladı. 2021’de Türkiye için karbon ton başına yaklaşık 8-9 Euroları gördü. 2019’da 1-2 dolar civarında iken bu rakamlar 2013-2014 yılında yaklaşık 0,2 dolar civarındaydı. Rusya-Ukrayna kriziyle beraber zorunlu karbon piyasalarında fiyatlar düştü. Şu an yeni teknolojiler gelişiyor. Gönüllü piyasalar ise burada azalış gösterebilir. Paris Anlaşması’nda 6. madde de gelişmekte olan ülkelerde tanımlanan ülkeler arası ticarete konu olabilir demektedir. Şu anki bizim ticaretimizde bu madde üzerinden ilerlemektedir. Bizim ülkemizden de ciddi katılım var. Buradaki en büyük piyasa tüm hacmin yüzde 90’ını kapsayan Avrupa Birliği’nin ETS. 12 milyar ton karbon 2021 yılında ticarete konu oldu. Bunun yanında Çin Temmuz 2021’den itibaren kendi tesislerini kurdu. Çin ilk olarak elektrik sektöründe buna başladı. Birleşik Krallık zaten ayrılmıştı. O da kendi piyasasını sürdürüyor. 2027’den itibaren belki sınırda karbon düzenlemesiyle beraber Türkiye ETS’si de konuşulmaya başlayacak. Her sene 100 bin ton doğaya karbon saldığımızı varsayalım. Bu her sene yüzde 2 oranında azalacak. Bu bizi kendi prosesimizi geliştirmeye itecek. Ticaret yapmalıyız, üretmeliyiz ve kısıtlı kaynaklarımız olduğunu unutmamalıyız. Sistem çok basit. Herkese verilen bir sınır var. Her sektörün özelinde çok detaylı raporlardan sonra siz sizin için belirlenenin üstünde emisyon yaparsanız cezasını ödüyorsunuz, altında yaparsanız gelir sağlıyorsunuz. Gizli bir teşvik mekanizması var. Şu an için bu piyasaya baktığımızda yüzde 90’ı borsalar üzerinden gidiyor. Çok küçük bir kısmı açık artırma ile gidiyor. Her senenin sonunda ne kadar ürettiğinizin ne kadar emisyon saldığınızı raporluyorsunuz. Karbonun ileriki yıllarda hayatımızın içine gireceği aşikar. Sektör çok dinamik olarak süreçlerine devam ediyor, bu çerçevede de yine iklim değişikliğiyle mücadelede karbon piyasaları piyasa bazlı çözümlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. İster gönüllü ister se zorunlu olsun karbon piyasaları özellikle her yıl yapılan COP zirvelerinde dünyada önemli iş adamlarını ekolojik ticaret için buluşturmaktadır ve karbon kredileri ve karbon borsaları bu insanların önemli odak noktasını oluşturmaktadır. Hava yolları için zorunlu karbon piyasası çok önemli olup, demir çelik endüstrisi, çimento sektörü yine öyle keza verdikleri emisyonu ofset emek için tek yol karbon kredileri satın almak olacaktır.
En başta ISO-140641-1 belgesi ile ne kadar kirlettiğimizi beyan etmeliyiz. Bunu beyan etmek kendi kendimizi ifşa etmek gibi gören işletmeler var. Çok hızlı bir şekilde bu belgelerin alınması gerek çünkü belirsizlik varsa daha çok ceza var. Kirlettiğimiz ve temizlediğimizi gösterip kuruluşların karbon muhasebeciliği ve kendi içlerinde de karbon mühendisliği gibi olayların içine girip hesaplamalardan kaçınmamaları gereklidir. Çok özel programlar ile devamlı bir danışman bulundurmadan da işletmeler maaliyet programlarına ek bir yeni program ile bu hesapları da kendilerinin yapabileceği sistemler dünyada geliştirilmiş ve uygulanmaktadır. Bunu şu an otomotiv sektöründe görmeye başladık. Türkiye bu konu da ciddidir ve gerçekten de emisyon düşürme anlamında gereken adımları atmıştır ve devam edecektir. Bundan emin olmamız gerekir. Karbon kredilerinin oluşturulması ve ulusal karbon borsalarının kurulması ülkemizde de alt yapısının kurulma çalışmaları başlamıştır.
Türkiye 2053 yılında nötr karbon sözü verdi
Zorunlu piyasalar nedir? Gönüllü piyasalar nedir? Gönüllü piyasalarda karbon kredileri oluşturma ve karbon ticareti nasıl yapılabilir ve ülkemiz şu an hangi piyasa mevcut? Kyoto Protokolleri ve arkasından Pariş Anlaşmasını kabul eden 197 ülke mevcut ama bunların içinden ETS içinde zorunlu piyasalarda olan yaklaşık 73 ülke var. Türkiye ise gönüllü piyasaların içindeydi ama COP26’da zorunlu piyasalara geçiş yaptı. Ama mevcut hükümet şu an bununla ilgili alış satışın yapılacağı ulusal borsa kurmadı. Burada ödül sistemi var ve eğer sanayici daha az karbon salınımı yapar ise bu ticaret sistemi ile bir nevi yeni bir finans kaynağı bulmuş oluyor. Daha fazla karbon salınımı yapan ve temizleyemeyen bir nevi temizleyenden temizleyemediği emisyonu satın almak zorunda kalıyor. Bunun için de ya ülkesinde kurulan borsadan ya da uluslararası herhangi bir borsa girip bir nevi hisse senedi gibi karbon kredisi satın alıyor. Burada da amaç karbon salımını 2050’ye kadar sıfırlamak var. Bu emisyon ticaret sistemi bir şekilde Türkiye’de olacak. Çünkü Türkiye 2030 yılına kadar emisyon artışını artıştan % 21 düzeyinde azaltmayı 2053 yılında da karbon nötr olma sözünü verdi. 2030 yılında 1 milyar 170 tona çıkacağını öngördüğü emisyonu 929 milyon tona düşürmeyi planladığını Birleşmiş Milletlere bildirdi.
Türkiye’deki karbon işlemleri gönüllü projeler bazında yapılmakta ve organize bir piyasa bulunmamaktadır. Ancak her geçen yıl gönüllü proje hacminde gelişme görülmektedir. Dolayısıyla gönüllü projeler bir noktada organize bir piyasanın oluşumuna zemin hazırlamaktadır. Ülkemizde emisyon ticaret sisteminin kurulması ve zorunlu piyasaya geçiş altyapısının oluşturulmasına yönelik hazırlık çalışmaları devam etmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Dünya Bankası ortaklığında gerçekleştirilen ve karbon piyasalarına geçiş sürecinin tüm kademelerinin ele alındığı Karbon Piyasasına Hazırlık Ortaklığı Projesi’nin bu alanda yapılan en kapsamlı çalışma olduğunu görmekteyiz (PMR, 2020). Özellikle Ukrayna savaşının başlaması ile karbon kredi fiyatları zorunlu piyasalarda ton başına 90 Euro gibi yüksek seviyelerde satış imkanı buldu ama bu gönüllü piyasalar için geçerli değil. Aynen sınırda karbon uygulaması gibi nasıl ki ülkemizde bu vergilendirme sistemi kurulmaz da Avrupa’ya yapılacak olan ihracatlarda kendi ülkemizde kalacak olan sanayicimizin parası Avrupa’ ya gidecek ETS’ de de aynı olay olacaktır.
Dünyada karbon piyasaları ile ilgili yeterli düzenlemeler olmaz ise net-sıfır hedefine ulaşmada yavaşlama olacaktır. Bu nedenle bu alanda net hukuki düzenlemelere ihtiyaç vardır. Dünyada tam anlamı ile konu netlik kazanmamıştır ama 2026 sonrası bu konunun daha netlik kazanacağı aşikardır ancak konu ile ilgili karbon emisyonlarının hesaplanması ve beyan etme noktasında 14064-1 alan işletmelerin sayısı artarken karbon emisyonunun azaltılması noktası 14064-2 de gündeme geldiğinde sonrasında karbon kredileri çıkartmak konuşulan konu olacaktır. Araştırmalara göre sanayi firmalarının sadece %13'ünün karbon ayak izini hesapladığı, sürdürülebilirlik konusunda kamuya açık rapor yayımlayan firmaların oranının ise %6 olduğu bilgileri dikkat çekiyor. Kısacası ülkemiz bu konuda daha çok yolun başında olup gerçekten alınan kararların toplum olarak bilincinde değiliz. Ortada bir vergilendirme sisteminin olacağı netlik kazanmasına rağmen bana göre işletmelerin 2026’ya kadar sadece %15’si buzdağının altını görebiliyor diyebiliriz. Türkiye’deki sanayi firmalarının sürdürülebilirlik konusundaki bilgi seviyelerinin genel olarak düşük ancak farkındalığın giderek artmaktadır. Ben konu ile ilgili 5 yıldır konuşuyorum ve konuyu bir ülke meselesi olarak gördüğüm her zaman sektörde bilgi paylaşımı içindeyim.