Alaçatı'da geçen yıl "mübadele" mutağıyla dikkat çeken Langaza Restoran, bu yıl konseptini bir adım öteye taşıyarak bunu Kıyı Ege mutfağıyla harmanlayıp ortaya "Kadim" mutfağını çıkardı. Mutfağın başındaki isim ünlü gürme Ahmet Güzelyağdöken ile birlikte İzmir Ekonomi Üniversitesi Mutfak Sanatları ve Yönetimi'nden Fulya Sivritaş ve Merve Öztürk ile Özyeğin Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları'ndan Ege Apak'ın sunduğu lezzetler, kısa sürüde büyük ilgiyle karşılaştı.
Girit değil Kıyı Ege
Kıyı Ege'nin "Farklı kültürler ancak benzer ruhları" barındırdığını söyleyen Güzelyağdöken "Bir çok yerde Girit mutfağından bahsedilir. Oysa bunu doğrusu Kıyı Ege'dir. Çünkü bu coğrafyanın verdikleri o kıyıda bu kıyıda aynı. Aynı rüzgar, aynı güneş, otu çöpü herşeyi aynı. Elbette bir Girit büyük bir ada ve onun da kendine ait mutfağı var ancak komşuluk yapmış, birbirine yakın yaşamış insanların ortak bir lezzeti de var. Birbirinden kopuk değil birbirine bağlı bir lezzet. Burada 'Kadim' bir kültürden bahsediyoruz daha önce bu topraklarda yaşamış milyarlarca insan ve onlardan kalanlardan bahsediyoruz. En temel unsurlar olan zeytinyağ, deniz ve yeşilin etrafında toplanmış bir kültür. Bunun mutfağı da elbette lezzet dolu. İnsanların da bu lezzet büyük ilgisini çekti" dedi.
6.5 milyar dolar yeme içmeye gitti
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği'nin son gastronomi raporuna göre Türkiye'ye gelen turistlerin kişi başına 157 doları yeme-içmeye harcadığına dikkat çeken Güzelyağdöken, "2014 yılında Türkiye'ye gelen 41 milyon 415 bin turist, 34.3 milyar dolar döviz bıraktı. Bunun 6.5 milyar doları yeme içmeye gitti. Bu da Yani turistin cebinden çıkan paranın beşte biri yemeğe gitti. Şu an ise sektörde bir kriz var. Krizi aşmanın yolu ise gastronomide. En lezzetlisini sunmakta" diye konuştu.
Bu iş döner kebapla olmaz
Çeşme'de "Kum-Deniz-Güneş" üçlemesinin bulunduğunu ancak bu üçlünün dünyadaki diğer turizm merkezlerinde de olduğunu söyleyen Güzelyağdöken, "Fransa, İtalya, İspanya'da bu üçlüye desteklyen çok ciddi bir unsur var. O da gastronomi. Yani mutfakları. Bizde ise yarısı füzyon dediğimiz yabancı mutfakları ifade eden ve yarısı da balıkçı konseptinden çıkamamış, taklitten öteye de gidemeyen bir durum var. Bu coğrafyanın, hem evsel hem yöresel lezzetini yansıtacak mutfakların sayısı çok ama çok az. Sadece döner, kebap ve göbek dansıyla bunu başarmamız mümkün değil. Eğer krizden çıkmak ve bir daha da etkilenmemek istiyorsak, gastronomi turizmine yönelmeliyiz. Bunun için de öncelikle bir gastronomi ve ürün haritası gerekiyor" dedi.