İnsan vücudu yer çekimi olmayan bir ortamla karşılaştığında yer çekimiyle geçen bir ömrün ardından kendini uzay şartlarına uyum sağlamaya zorlar. Örneğin, ağırlıksız olduğunda vücudunuzun daha az kana ihtiyacı vardır ve kan miktarı 1-2 hafta içerisinde azalmaktadır. Bunun nedeni yerçekimi olmadan vücudun her yerine kan (ve oksijen) gitmesinin daha kolay olmasıdır. Benzer şekilde yolculuk dönüşünde de kasların zayıflaması gibi durumlarla karşılaşılmaktadır. Olumsuz etkileri minimuma indirmek için düzenli egzersizin yanı sıra özel beslenme programları geliştirilmektedir. Bu programların çalışmalarını uzay ajanslarının ‘‘Beslenme Biyokimyası Laboratuvarları’’ gerçekleştirmektedir.
1959 yılında NASA’nın Mercury programının kaptanı John Glenn, tek lokmalık küpler, dondurularak kurutulmuş tozlar ve diş macunu tüplerine benzeyen alüminyum tüplerdeki yarı sıvılardan beslenerek uzayda ilk yemek yiyen insan olarak tarihe geçmiştir. Ancak, amaç ağırlıksız ve kırıntılarıyla aletlere zarar vermeyecek gıdalar üretmek olduğundan menü yetersiz kalmıştır. Bir sonraki proje Gemini ’de (1961-1966) ise menüye daha lezzetli ürünler eklenmiş, karides, tavuk, sebzeler, puding ve elma sosu gibi yiyecekler yer almıştır. Apollo (1972-1975) astronotları ise yiyeceklerin yeniden sulandırılmasını kolaylaştıran ve yiyeceklerin tadını iyileştiren sıcak suya sahip olan ilk kişiler olmuştur. Uzayda yemek yeme konusunda en büyük adımın atıldığı nokta ise Skylab projesidir. Astronotlara yönelik önceki uzay araçlarının aksine Skylab, yemek odası, masa, sandalye, buzdolabı ve dondurucu için alanın mevcut olduğu geniş bir iç alana sahipti. Skylab ekibi için yemek yemenin yer çekimli ortamdan farkı yoktu. 72 farklı gıda maddesinden oluşan geniş bir menüye sahipti.
Uzayda tüketilen yiyecekler gizemli ve özel karışımlar değil; şu anda da market raflarında bulabileceğimiz gıdalardır. Seçilen yiyecekler, planlanan fırlatma tarihinden 8-9 ay önce uçuş ekipleriyle gerçekleştirilmektedir. Yiyecek değerlendirme oturumları sırasında astronot, uçuş için mevcut olan çeşitli yiyecek ve içeceklerin tadına bakar. Mürettebat üyeleri menülerini seçerler ve kendi takdirlerine bağlı olarak günleri tekrarlayabilirler. Mevcut gıda türleri arasında yeniden nemlendirilebilen, termostabil hale getirilmiş, ışınlanmış ve doğal formdaki ürünler yer almaktadır.
Fırlatma sırasında ağırlığı korumanın bir yolu, belirli gıda maddelerindeki suyu uzaklaştırmaktır. Yeniden sulandırılabilen ürünler hem yiyecekleri hem de içecekleri içermekte ve uçuş sırasında, mekik yakıt hücrelerinin ürettiği su, yenilmeden hemen önce yiyeceğe geri eklenmekte ve ağırlık korunmaktadır. Yeniden nemlendirilebilen kaplarda ambalajlanan yiyecekler arasında çorba, makarna, peynir, tavuk, pilav, çırpılmış yumurta ve kahvaltılık gevrek gibi ürünler bulunmaktadır.
Termostabilize gıdalar, zararlı mikroorganizmaları ve enzimleri yok etmek için ısıl işleme maruz bırakılmaktadır. Termostabilize edilmiş gıdaların bir porsiyonları, alüminyum veya metal kutular, plastik kaplar veya esnek otoklav poşetleri içerisinde bulunmakta, ton balığı, somon, etler makasla kolay şekilde açılabilen poşetlerde tutulmaktadır. Ülkemizde öcü gibi görülse de bazı ışınlanmış ürünler de kullanılmaktadır. Bu ürünler, yemeye hazır olmaları ve yalnızca tüketilmeden önce ısıtılmalarının gerekmesi açısından termostabil gıdalara benzemektedir. Fındık, granola bar ve kurabiye gibi gıdalar doğal formda gıdalar olarak sınıflandırılmaktadır. Tüketime hazırdırlar, makasla kesilerek açılan şeffaf, esnek torbalarda paketlenirler ve başka bir hazırlık gerektirmezler.
Soslar polietilen damlalıklı şişelerde saklanırken, İçecekler toz halindedir İçecek ambalajı, daha uzun bir ürün raf ömrü için maksimum bariyer özellikleri sağlamak amacıyla folyo laminanttan yapılmıştır. Su eklenir ve pipet yardımıyla içilmektedir.
‘‘İstikbal göklerdedir’’
Astronotların uzayda ihtiyaç duyduğu besinler tüm insanların ihtiyaç duyduğu besinlerle aynıdır ancak bazılarının miktarları farklıdır. Örneğin bir astronotun diyetindeki demir miktarı 10 mg’dan azdır çünkü astronotların uzaydayken daha az kırmızı kan hücresi bulunmaktadır. Sodyum ve D vitamini kemik yoğunluğunu etkilemektedir. Astronotların diyetindeki sodyum miktarı sınırlıdır çünkü fazlası kemik kaybına ve diğer sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Vücut genellikle cilt güneş ışığına maruz kaldığında D vitamini üretirken; uzay araçları astronotları zararlı radyasyondan koruduğu için takviye olarak alınmaktadır. Uçuş öncesi, sırasında ve sonrasında kan ve idrar tahlilleri, beslenme durumunu gösteren analizler sürekli olarak yapılmaktadır.
Görev sırasında mürettebat üyeleri, önceki hafta hangi yiyecekleri yediklerini bildirmek için bilgisayarlı bir yemek sıklığı anketi doldurmakta, bilgisayar sonuçları elektronik olarak merkeze gönderilmekte ve beslenme uzmanları verileri hemen analiz ederek astronotların besin alımını iyileştirmenin yollarını önermektedir.
Gelecekte uzay seferlerinde bugünün şartlarına benzer olarak uzun raf ömrüne sahip gıdaların kullanılmasına devam edilecekken; Ay ve Mars’a kurulacak kolonilerdeki gıda sistemi hayvansal ürünler hariç Dünya'daki vejetaryen beslenmeye benzer olacak. Koloniyle taşınacak insanların yüzeye vardıklarında ve yaşam alanları kurduklarında mahsul yetiştirmesi öncelikli olarak hedeflenmektedir. Yetiştirilen mahsuller uzay araçlarında pişirilerek tüketilebilir hale getirilecektir.
Bu konu vesilesiyle ‘‘İstikbal göklerdedir’’ fikrini benimsemiş, Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı’yı tebrik ediyorum. Bir gün Türkiye Uzay Ajansı’nın kendi roketini gönderdiği ve gıda çalışmalarının ülkemizde yürütülmesini diliyorum.